13 Kasım 2008 Perşembe


Hürriyet ne yazdı, (ne yazamadı)

13 Kasım 2008 12:15

Değerli okuyucularımız böyle bir yazıyla zamanınızı almak istemezdik. Ancak malum gazetenin doğurduğu lüzum üzerine, affınıza sığınaraktan...

Babıali Mahallesi'nin en iri kabadayısı Hürriyet, semte yeni taşınan komşuların huzurunu kaçırmasından rahatsız oldu.

Kendi yapıp, kendi sattığı putların artık gerçeği görenlerce ayaklar altına alınmaya başlaması üzerine dehşete düşen gazete, köşeye sıkışanlara has bir psikolojik hamle ile "muhatap almayı gururuna yediremediği" rakiplerini suçlayan bir metin kaleme alarak birinci sayfasından okurlara duyurdu.

"Değerli okuyucularımız, böyle bir yazıyla zamanınızı almak istemezdik. Ancak son günlerde iyice saldırganlaşan tavırlar karşısında, bir defalığına, affınıza sığınıyoruz" dip notu ile sunulan metin aslında Türk Basın Tarihi'nde bir Devrim Noktası. Çünkü Hürriyet bundan önce kendisine kimseyi muhatap almadan, hasımlarını dolaylı yollarla karalayan haberler yaparak bitirmeyi tercih eden bir üsluba sahipti. Şimdi en azından "ezerim ayağımın altında" tavırlarıyla da olsa muhatap almış oluyor..

Hürriyet'in yayınlandığı metni sizlere kelimesine dokunmadan (hatta aslında ne anlatmak istediğinin açıklamasını da parantez içinde promosyon hizmeti olarak vererek) olduğu gibi sizlere sunuyoruz.

Karar sizin, bakalım doğru okumuş muyuz?


CÜCE, YANDAŞ VE BESLEME
(HÜRRİYET’İN İTİRAFNAMESİ)
TÜRK basınında adil ve dürüst yarış imkánı ne yazık ki tedavülden kalktı. Kaldırıldı, iptal edildi. (TÜRK basınında adil ve dürüst yarış imkánını tedavülden biz kaldırdık. Kimse bizimle baş edemez.)
Babıáli’nin DNA’sı bozuldu, genlerine fesat yerleştirildi. (Babıáli’nin DNA’sını bozduk, genlerine fesat yerleştirildik. Bu iş için çok uğraştık ve başardık.)

Mahallemizin ilginç bazı yeni sakinleri var. (Mahallemizin yeni sakinleri istediğimiz gibi at koşturmamızı engelledi, oluşturduğumuz hortum düzenini bozdu.)

Kalleşçe, birlikte pusu kurup mahallenin eski sakinlerinin üzerine çullanıyorlar. (Doğruları yazıp, ortak akılla yolsuzlukların haksızlıkların üzerine gidiyorlar. Haliyle rahatsız oluyoruz)
Siyasetçi eliyle cüce, yandaş ve besleme bir basın yaratıldı. (Siyasetçi eliyle cücelikten çıktık. Herkesi öyle sanıyoruz.)


* * *Bu basın cüce... (Kendimizi dev aynasında görüyoruz)

Topunun satışını birbirine ekleseniz, tümünü üst üste koysanız bir Hürriyet etmiyor.(Bunca yıllık gazeteyiz, sonradan işe başlayanlar yetişip bizi geçti. Tiraj yarışında son bir hamle gerek, böyle bir şey yazmaya karar verdik.)

Ama yaptıkları yaygaraya baksanız, sanırsınız ki beş katı. Siyasetçi eline bir borazan tutuşturmuş, mahallenin altını üstüne getiriyor.(Yıllardır öttürdüğümüz bir borazan vardı, şimdi kör misali herkesi kendimiz gibi biliyoruz. Artık borumuzu öttüremiyoruz.)

Bu basın yandaş... (Yaftalamayacaktık ama huyumuz kurusun)

Bütün gün sahibinin dizinin dibinde oturup, yukardan "Saldır" sesi geldiğinde saldıran yeni bir tür bu. Bildiği tek istikamet, sahibinin işaretparmağının ucu.(Bugüne kadar biz ne yaptıysak, rakiplerimizin de aynısını yaptığını sanıyoruz fildişi kulelilerimizden bakınca… Patronun parmağı mı o?)

Konuşabildiği tek lisan, sahibinin iki dudağının ucundan fışkıranlar. (Biz çıkmadık patronun emrinden, onlar da çıkmaz... )

Bu basın besleme... (Beslene beslene bu kadar büyüdük)Kabına kim yiyecek koyarsa onun emrine amade. (İkide bir değişen yayın politikamız, telefonda yapılan pazarlıklar, iş takipçilikleri… ‘Ana avrat küfür edip’ sonra barışmalar... Bunlar bizim yaptığımız işler değil. Ama biz sizin zekanıza güvenmiyor ve sallıyoruz.)

* * *Çıkardıkları şeyin adı hukukta mevkute diye geçiyor. Hayrettir, kimse onlara "gazete" demiyor. (Halk bizim için ne diyor hiç umurumuzda değil. Biz bildiğimizi okuruz.)

Gazete denince, insanın, vatandaşın aklına Hürriyet geliyor. (Yine kendi plazamızda yaptık bu araştırmayı. Aslında sokaktaki vatandaşa sormadık ne diyorlar diye. Umurumuzda da değil. Biz seçim tahminlerini de plazamızdaki insanlara sorarak yapmıştık. Gerçi sonra ‘Biz uzayda yaşıyoruz’ diye çok hayıflandık ama olsun. En büyük plaza bizim palaza.)

"Soygunlar, yolsuzluklar konusunda ne yaptınız" diye sorsanız, mafyanın üzerine gittiniz mi deseniz, tıs yok. (Ergenekon ne acaba?)

Deniz Feneri deseniz ışığı yok ki sayfalarını aydınlatsın. (Kendi yalanımıza inanıyoruz. Siz de bize inanın)

Lügatlerinde "Ali Dibo" kelimesi yok. (İşimize yarayan en son kelime budur işte)

Yolsuzlukları görmezler, siyasetçinin yalanlama makinesidirler. (Biz kimseye söz hakkı vermeyiz, bildiğimizi okuruz. Onlar karşı tarafın da görüşünü alıyor. Ne gereği varsa.)

Yolsuzlukların üzerine gitmezler, gidemezler; ama yolsuzlukları yazan Hürriyet gibi gazetelerin üzerine saldırırlar. (Daha yalanla / yolsuzluk arasındaki farkı anlayamadık. Neden haberlerimizin yalanlandığını da anlamış değiliz.)

Habercilik, gazetecilik yarışına hiç girmezler. (En güvenilir habercimiz bile oturduğu yerden ‘testis’ haberi yapıp sonra özür diliyor. Gerisini siz düşünün)

Çünkü bilirler ki, daha ilk 50 metrede havlu atacaklar. Gazetecilik dalında yarışamayınca başka branşa geçerler. (Bu bizim en iyi yaptığımız iş)

En iyi bildikleri dal, iftira atmadır. (Bu alanda rekorumuz var, bize kimse yetişemez Ama biz vatan millet için mecburen yapıyoruz)Orada rekorlarına kimse erişemez. (Bu rekor bizim demiştik)

* * *Bu cüce, yandaş ve besleme basın şimdi Hürriyet’e ve sahibine saldırıyor. (Bizim gruba alternatif oluşunca bizim patronun açıkları ortaya çıkmaya başladı. Eskiden iki gruptuk ne güzel… Bir de centilmenlik anlaşması yapmıştık kimse kimsenin açığını yazmıyor, hükümet kurup, hükümet deviriyorduk. Gazetecileri işten atıyor, birbirimizin grubunda çalıştırmıyorduk. Çok centilmendik çoooookkk. Nerede o günler?)

Onlara cevaplarını gazetecilikte vermeye kalksak, muhatap yok ki yakasına yapışalım. (Aslında verecek cevabımız yok ama bu cümle güzel durdu.)

Mesleki rekabet desek, Babıáli olimpiyatlarında, iftira atma diye bir branş yok. (Bu branşı biz başlattık. )

Varsa da biz o yarışta yokuz. (Dün hazırladığımız gazeteyi unutuyoruz, iki satır önce yazdıklarımızı unutmamızı mazur görün)

Öyleyse, evli evine, köylü köyüne. (Açıklarımız ortaya dökülmeden önce bu işi bırakıyoruz.)

Biz gazeteciliğe, siz yarıştığınız iftira ve pislik kulvarına. "Sahibinin sesi" olmak kolay değildir, çok meşakkatli iştir. (Bu işin meşakkatli olduğunu bizzat yaşayarak öğrendik. Bir hafta boyunca Can Dündar’a saldıran sonra da çıkıp ‘eleştirilecek bir şey yokmuş’ diyen bizdik. Bu kadar hızlı çark edebiliyoruz. Bizim gazeteciliğimiz bu kadar.)

Allah’tan ki, böyle musibetleri sava sava yaşamayı ve bir de şunu öğrendik. Türkiye’de iktidarlar geçici; Babıáli’deki cüce beslemeleri ise onlardan bile gelip geçici. (Ne kadar rakip varsa hepsini bir şekilde egale ettik. Bir şekilde iflas ettiler. Basında tekel oluşturmaya az kalmıştı ki yeni sesler türedi. Tahammül edemiyoruz artık bunlara. Biz yok ettikçe onlar yeniler türüyor. Bizim de bir yere kadar gücümüz yetiyor. )

Bizse hancıyız... (Dediğimiz dedik, çaldığımız düdük)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Size bir mail göndermek istiyorum. Mail adresiniz alabilir miyim. Teşekkür ederim.

Ferit tebsir@yahoo.com

chyrkyn dedi ki...

mail adresim chyrkyn@gmail.com