28 Aralık 2009 Pazartesi

Utansın...

Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan,doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ey binbir tanede bitmeyen tek renk,
Bayraklaşmıyorsan bayrak utansın!
Üstad Necip Fazıl Kısakürek

26 Aralık 2009 Cumartesi

hepiniz...


osman baydemir denilen yavşak, kendi milletvekillerine "şahin,güvercin"benzetmelerine bozulmuş.ben de bozuldum.siz ne şahinsiniz,ne güvercin.hepiniz,birer yılansınız,koynumuzda beslediğimiz yılanlar...

21 Aralık 2009 Pazartesi

BEN!

...ve ortaokul eğitiminden hatırladıklarım;sınıfta kalan öğrenci sayısı 100 de 2 filandı.sınıfın yarısından çoğu teşekkür,takdir ile sınıf geçerdi.teşekkür ve takdirin kıymetli bir değerlendirme yöntemi olduğunu bu nedenle anlayamamıştım(herkes bunlardan aldığı için).ben takdir hiç alamadım,ancak hep sınırında teşekkür alırdım.takdiri kıl payı kaçırırdım.
babam vefat etti...
okul,saat dörtte,beşte bitiyor,öğle yemeğini okulda yiyorduk.bizi annem,babamın emekli maaşı ve kendince yaptığı ticaretle (tahtakaleden kazak,terlik vs alıp-satmak gibi) bizi okutmaya çalıştı.ben öğle yemeği masrafını bahane ederek,öğleye kadar olan düz liseye gittim.annem de saygı gösterdi.ben sonraki zamanlarda pişman oldum.çünkü neredeyse oradaki tüm arkadaşlarım bir baltaya sap oldular.ben ise kendimi,kaos içine attım.düz lisede fırlamalık prim yapıyordu.hayatında zayıf dersi olmayan ben,ilk dönem sekiz zayıfla tanıştım.yıl sonunda dört zayıf ve ökk ile edebiyat dersinden bir üst sınıfa geçtim.

19 Aralık 2009 Cumartesi

Ürdün'den bir diyalog...

Vakit gazetesi yazarı Nevin Soysal Aydın, Ürdün Notları adı altında bir yazı dizisi hazırlamış,orada ilgimi çeken iki muhabbet vardı...Onun ağzından aktarıyorum:
"Ali bey Türkçe öğrenmek için bir süre konsolostuktaki kursa devam etmiş ama yarıda bırakmış,Kız kardeşi,Mekke'de bir Türkle evli...
...Türkiye'yi Ürdün'den daha çok sevdiklerini söylüyor...Ali bey taksi şoförlerinin yabancı dil bilmediğinden şikayet ediyor."Türkler misyonları gereği yabancı dil bilmiyor ama taksi şoförlerinin bilmesi lazım"diyor.Biz kendisine Recep Tayyip Erdoğan'ın da yabancı dil bilmediğini söylüyoruz.-Onun one minute demeyi bilmesi yeterli-diyor."
"Ürdün'de beni en çok etkileyen olaylardan biri de arkadaşımız Nuri Özcan'ın başından geçiyor.Jerash antik kentinin mescidinde namaz kılmak isterken,orada bulunan Ürdünlüler,imam olmasını istiyorlar.O da kendisi seferi olduğu için imamlık hakkının ev sahibi olarak kendilerinde olduğunu söylüyor.Ürdünlülerin cevabı ise bizi hem gururlandıracak,hem de omuzlarımızdaki yükün bütün ağırlığını hissettirecek mahiyette -TÜRK'ÜN OLDUĞU YERDE,TÜRK İMAM OLUR.-"

16 Aralık 2009 Çarşamba

BEN!

ilkokulda sınıf birincisiydim...
ilk iki senemde osman öğretmenim vardı,iyi öğretmendi.bir kere kendisinden dayak yemişliğim oldu.niye mi?ayhan isminde bir arkadaşımı dövmüştüm,dedesi şikayete geldi,okula.benim ayhanı dövdüğüm gün,öğretmen izinliydi.onun yokluğunda bir çocukluk kavgası yapmıştım ve ben dövmüştüm işte.akşam eve geldiğimde,rahmetli amcam,kimdir,nedir,nerede otururlar bunlar,gidip babasını döveyim ben de,diye tutturdu,zor zaptettiler.
sonraları mutaasım öğretmen diye bir öğretmen geldi.kendine hayrı olmayan birisi diyeyim.sonra sol kuşaktan ekrem öğretmen,o da ayrı bir hikaye...o da beynimizi yıkamaya çalışırdı,biz o yaşlardayken.emek,trabzonspor filan.trabzonspor anadolu takımı,ezilenlerin takımı filan diye takım üzerinden siyaset yapardı.son sınıfta kezban öğretmenim oldu.o da iyi bir öğretmendi.ilkokul böyle geçti.
okuldan hatırladıklarım,daha ilk gün bir kaç okul malzemem çalınmıştı.okulun bahçesinde sıraya girip,andımızı okuduğumuzu hatırlıyorum.arka bahçesinde koşturmamızı,bir de okulun 3 parmak kadar genişliği olan demir korkulukları üzerinde yürüdüğümü,iki kardeş vardı,birinin adı nevzat,diğerinin de erdoğandı galiba...onlarla okul dışında tek başına kavga ettiğimi :). kavgayı seviyordum,çocukken.başkaca hatırladığım,isimler;gülten azem,bir başka erdoğan,atilla dereli,mihriban soyyiğit,reyhan,hatice,ali kocatepe(yok şarkıcı olan değil),veysel doğan,faruk karabacak,haluk torun...
okul müdürü,halukun babasıydı.sertti,sevmediğim terbiye yöntemleri vardı.
sonra babam(rahmetli),beni ihlye vermek istediğini söyledi,istersem gitmeyebilirdim.hatta istediğim zaman,beni normal ortaokula vereceğini de söyledi.babamı dinledim.o zaman ihllere imtihanla giriliyordu.ben 220 kişi içinden 19.olarak okulu kazandım.numaram 59 oldu.ilkokuldaki numaram da 85 ti.okulu sevmiştim,güzel insanlar,güzel abiler vardı.abiler deyince ilk aklıma gelen neslibey abi; şimdi bağcılar merkez cami imamı.aziz abi,erzurumda doktormuş.arkadaşlarıma gelince ismail topal(şu an o da doktor),ahmet siyami gürbüz(nerede bilmiyorum),ahmet aksu(kendi şirketleri varmış),hasan öztürk,numan çetinkaya,ali gel,cevdet külekçi,erol dönmez,

12 Aralık 2009 Cumartesi

dtp de kapatıldı.

dtp muradına erdi...
kapatılmak için ellerinden geleni ardlarına koymayanlar,nihayet o makus talihe erişti.nolacak şimdi?
bir bok olacağı yok,yeni bir parti kurarlar,yeniden apo söylemlerine girerler,o parti de kapanır.bu böyle sürer gider.bizler küfür ederken yeni partiye küfür etmeye başlarız.hepsi bu.değişen ettiğimiz küfürün harfleri,o kadar!şerefsiz ...liler(o üç noktaya yeni partinin adını siz yazın.

9 Aralık 2009 Çarşamba

kravat


7. yüzyıldaki 30 Yıl Savaşları’na Fransız Kralı XIII. Louis
komutasındaki ordu çatısı altında katılan Hırvat askerlerinin üniformalarının diğer askerlerinkinden ufak bir farkı bulunmaktaydı. O da boyunlarına eşleri, sevdikleri ya da annelerinin boyunlarından çıkardıkları atkıları askerlerin,
boyunlarına kötülüklerden uzak duracakları inancıyla özel bir düğümle takılan atkılardı. Bu atkıların takılma sebebi askerlerin yurtlarını, evlerini ve sevdiklerini unutmamaları ve onlar için savaşmalarını istediklerindendi.
Şu tesadüfe bakın ki, şimdileri kocalarının sabahları işe giderken kravatlarını düzelten karılarının davranışları Hırvat eşlerinkine ne kadar benzemekte… Ayrıca ne gariptir ki her sabah yaklaşık 500 milyon erkeğin kravatlarını takarken bilmeden de olsa Hırvat askerlerini yadetmektedirler…
Fakat bu hikayeye sahip olan kravat sonraları Fransız modacıların vazgeçmedikleri bir aksesuar haline gelmiştir.
şimdi ...
bu kravat günümüzde resmi kurumlarda,ya da ciddiyet kazanılması adına kullanılan olmazsa olmaz aksesuar olarak hayatımızdaki yerini aldı.ne idüğü belirsiz bu takıyı takmazsanız laubali,ciddiyetsiz varsayılıyorsunuz işyerinizde.
şöyle bir düşünün boğazınızdan sarkıttığınız bir bez,sizin statünüzü belirliyor.aklı başında birisi olarak bir daha düşünün,hiç bir vasfı,yararı olmayan,hatta zararı bile olabilen(yüzünüzü yıkarken,lavobaya sürtünür örneğin)bu bezi takmaya mecbur bırakılmışız,salakça bir durum ama kimse demiyor ki;"niye biz bunu takıyoruz"veya hiç bir işveren şunu diyemiyor "ben personelime niye bu salak bezi taktırıyorum,bu ne işe yarar ki!"

7 Aralık 2009 Pazartesi

duru,kayra faaliyette...

spor zamanı...
okuma zamanı...
internet zamanı...
gezmek zamanı...
baklava yapma zamanı...:)

ikizler faaliyette :))

odalarını boyatmak istediler,babalarına"beraber boyayacağız"demiştim,birlikte başladık boyamaya,boyları yettiği yerlere kadar kendileri boyadılar,sonrası bize kaldı tabi.niye mi iki renk? öyle istedi haşmetleri,ikisi de kendi renklerini isteyince,odanın yarısı mavi,yarısı pembe boyandı.
hamarat kızım duru.
kafasına boya damlamasın diye fazla sardık herhalde :)) .kayra.
oğlum,aradığını bulamamış,şimdi de nasıl toplayacağını düşünüyor,onların toplanması da bize kaldı.
okuruz biz,araştırırız,bakmayın küçük göründüğümüze,biz okuma yazma da biliyoruz,yüzüyoruz da,satranç da oynuyoruz...akıllı çocuklara benzemiyor muyuz? :)))

5 Aralık 2009 Cumartesi

hücresine...



hücresine,hatta hücrelerine...
köpeği 1 m2 hücreye sokacaksın,sonra da sokacaksın,aç susuz bırakacaksın...
binlerce insanın kanına girmiş şerefsize yer beğendiremiyor türkiye.ha bire açıklama yapılıyor ; "yok efendim,hücresi güzel,yok yanlış anlaşılıyor,yok biz ona bakıyoruz"kime neyin hesabını veriyorsunuz diye sorarlar adama.bir de onun için diğer itler sokaklara dökülüyor.insan olana bunu nasıl izah edersin,bilmiyorum.
bu ite bir fiske vurmamışlardır,ama İBDA-C lideri salih mirzabeyoğlu'nun anasından emdiği süt burnundan getirilmiştir.bu it yani apo iti,binlerce insanın kanının akmasına zemin oluşturmuştur,mirzabeyoğlu ise bir insanın öldürülmesine sebep olmuşmudur,şüpheli.bu nasıl adalettir.nasıl çifte standarttır.niye acep? mirzabeyoğlu için sokaklara kimse çıkmayıp,bir yerleri yakmadığı,polisle çatışmadığı için mi?yazık ya!adalet kavramına yazık.apoya bu muamele reva görülüyorsa "el bebek,gül bebek",mirzabeyoğlu hawai ye tatile gönderilmeli.
adalet olmayan yerde şereflilikten söz edilemez.