Kur’an’ı Kerim’de açıkça geçmemesine rağmen, fıkıh kitaplarının genelinde İslam’ın değişmez cezalarından biri olarak görülen recm, Hz. Muhammed döneminde yaşanan birkaç olaya ve rivayet edilen bazı hadislere dayandırılıyor. Soru yönelttiğimiz Türkiye’nin saygın ilahiyatçıları ise İslam’da vahşice adam öldürmenin olmadığını söylüyor ve artık bu konuya bir nokta konmasını istiyorlar.Toplumların büyük çoğunluğunda “ahlak dışı” kabul edilen evlilik dışı cinsel ilişki (zina), ilahi dinlerde kesinlikle yasaklanmış büyük bir günah. İslam dininin hükmü olarak görülen ve zina yapana verilen recm (taşlayarak öldürme) cezası, İslam alimlerince çok tartışılan çetrefilli konuların başında geliyor. Fıkıh kitaplarının büyük bir bölümünde
Yazar Sibel Eraslan Gerçek Hayat dergisindeki makalesinde "recm sessizliği"ne dikkat çekiyor ve ilahiyatçıları cesarete çağırıyor...İslam’ın değişmez cezası olarak görülen recmin dinen geçerliliği, Somali’de yaşayan 23 yaşındaki Ayşe İbrahim’in zina yaptığı gerekçesiyle recmedilmesiyle yeniden gündeme geldi. Ayşe İbrahim’in 50 erkek tarafından katledilişinin “Allah’ın emri” olarak sunulmasına, Türkiye’den en sert tepkiyi İslamcı kadın yazar Sibel Eraslan gösterdi. Eraslan, “İslam’ın mayınlı tarlası” olarak görülen recm hakkındaki görüşlerini belirtirken, konuya “girmekten” çekindiğini de ifade etti.
Gerçek Hayat dergisindeki yazısında, “Recm cezasına dair kapalı veya açık hiçbir emrin Kur'an'da yer almadığını hepimiz biliyoruz. ‘Aslında recm ayeti vardı ama sonradan unutuldu’ demesin kimse. Yazılmış bir kitaptan değil, Allah'ın koruması altındaki Rabbani Söz'den bahsediyorsak, recm yoktur orada” yorumunu yaparak recm yanlısı Müslümanlara tavrını açıkça ortaya koyan Eraslan, bu konuda kaleminin zayıf kalacağını belirterek, insanlık için çok önemli bir çağrıda bulundu. Dünyanın birçok yerinde vuku bulan olaylara rağmen “Recm sessizliğine” dikkat çekti, ilahiyatçılardan “cesaret” ve “ciddiyetle” konuya eğilmelerini talep etti. Sibel Eraslan’ın açıklama beklediği ilahiyatçıların yorumları da, güçsüz gördüğü kaleminden farklı değil.
“Eşi yakalasa bile ceza veremez”
Özellikle muhafazakâr camia tarafından fetva makamı kabul edilen ilahiyat profesörü Hayrettin Karaman’a göre zinanın İslam dinindeki cezası kesinlikle recm değil. “Kur'an-ı Kerim'de evli bekâr ayrımı yapılmadan zina suçunun cezası recm değil 100 sopadır” diyen Karaman, bu yorumu Nur Suresi’nin ikinci ayetine dayanarak yapıyor. Karaman, emredilen yüz sopanın vurulmasının rastgele bir şekilde değil de belli bir standartta yapılması gerektiğine ve cezanın suçluyu suçüstü yakalayan tarafından da verilemeyeceğine dikkat çekiyor: “Bu cezayı, suçluyu suçüstü yakalayan koca bile uygulayamaz. Böyle birinin sorusuna Peygamberimiz ‘Sen bizzat cezayı infaz eder, karını öldürürsen ben de sana kısas uygularım’ demiştir. Suçun sabit olabilmesi için ya itiraf yahut da dört erkek ve iyi ahlak sahibi şahidin fiili çıplak (şüphesiz, açık olarak) görmesi ve tanıklık etmesi gerekir. Bunun ise gerçekleşmesi imkânsız gibidir.”
Hayrettin Karaman’ın bu görüşüne rağmen zina yapanlara verilen “taşlayarak öldürme” cezası nereden geliyor peki? Recm olayını 14 Mart 2008 tarihli yazısında ele alan eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Süleyman Ateş, adres olarak Tevrat’ı gösteriyor: “Kur’an’dan önceki dönemde zina suçuna taşlama cezası uygulanırdı. Çünkü bu husus Tevrat’ın açık hükmüdür. Hz. Peygamber, kendisine özel hüküm gelmeyen konularda kitap ehlinin uygulamalarına ve Arap geleneğine uyardı. Taşlamanın vuku bulduğu hakkındaki rivayetler, zina konusunda Kur’an’ın hükmü gelmeden önceki döneme ait olmalıdır.”
Osmanlı’nın vukuatı tek
Arapların eski âdetlerinde de olduğu söylenen recm cezası İslam coğrafyasında ilk defa Hz. Muhammed tarafından iki Yahudi’ye Tevrat’ın hükmüne göre verilmiş. Bunun dışında birkaç uygulamanın olduğu da rivayet edilmiştir. Osmanlı’da sadece bir defa; Dördüncü Mehmed'in padişahlığı döneminde, Yahudi bir erkekle ilişkiye giren Müslüman bir kadının Sultanahmet Meydanı'nda taşlandığı tarih kitaplarında geçer. Türk İslam toplumunda recm olayı yok denecek kadar az olsa da, günümüzde çok tartışılan ve bir türlü önüne geçilemeyen “töre cinayetleri” bir anlamda “örfi kanunlarla” uygulanmış recm yerine geçiyor.Gelişmemiş ve radikal İslam anlayışının hâkim olduğu toplumlarda görülen recm hadiselerini resmi ya da gayriresmi olarak uygulayan ülkelerden başlıcaları; İran, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, Somali, Nijerya, Pakistan ve Afganistan� Katledilenlerin yüzde 90’ı ise kadın. Zina yaptıkları gerekçesiyle bellerine kadar gömülüp taşlanan kadınların birlikte olduğu erkeklerin görmezden gelinmesi de dinen varsayılan uygulamayla ters düşüyor.
İran sonunda pes etti
Recmi resmi olarak uygulayan ülke denince de akıllara hemen İran geliyor. İslam devrimiyle birlikte, insanlığı öteleyen çok katı bir ceza hukukuna da sahip olan İran’ın geçmişinde yüzlerce vakıa var. Gelen baskılar sonucunda 2002’de recm cezasını kaldırdığını duyuran İran, bu cezayı daha sonra tekrar yürürlüğe soktu. Uluslararası baskılara dayanamayan İran İslam Devleti birkaç ay önce insanlık adına önemli bir adım atarak recmi tekrar kaldırdığını duyurdu. İran bu kararı verdiğinde ülkede 8’i kadın 9 kişi recm edilmeyi bekliyordu. Recmin çok yaygın olduğu bir diğer ülke ise Pakistan. Recm burada töre cinayetleri şeklinde uygulanırken, uluslararası insan hakları örgütleri ülkede her yıl onlarca kadının bu şekilde katledildiğini raporluyorlar. Kamuoyuna yansıyan son recm olayının gerçekleştiği Somali’de ise durum gittikçe kötüleşiyor. Ülkenin liman şehri Kismayo, ağustos ayından beri aşırı dinci Hasan Türki’ye bağlı isyancıların elinde. Şer’i hükümleri uyguladıklarını söyleyen isyancıların göreve gelmesiyle birlikte üç kadın taşlanarak katledildi.Bir canı kurtarmak için çırpınıyorlar
1998’de kurulan “Recme Karşı Uluslararası Komite” bir nebze de olsa katliamların önüne geçmiş durumda. Genellikle kadınlara yönelik bir ceza olarak kabul edilen recmi engellemek için kurulan komite uluslararası girişimle birçok infazı engellemeyi başardı. Almanya, Kanada, Danimarka gibi ülkelerde ve Türkiye'de faaliyet gösteren komite, öncelikle recm vakası tespit edildiğinde o ülkenin hükümetine protesto mektubu gönderiyor. Sonra bu mektup, komite üyelerine, insan ve kadın hakları örgütlerine ve AB'ye gidiyor. Komite, 2001'de Sudan'da 18 yaşındaki bir kızı, uluslararası protestolar sayesinde Nijeryalı Safiye Hussaini'yi, 2002'de ise Pakistanlı Zafran Bibi'yi kurtardı.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu:“RİVAYETLERE KESİN GÖZÜYLE BAKILAMAZ”
* Kur’an’da olmayan ama yeryüzüne indirilmiş bir recm âyetinden bahsediliyor. Böyle bir âyet var mı?Kur’an dışında bir recm âyeti bulunduğuna dair birtakım rivayetler varsa da bunlar ilk asırlardan beri ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Günümüzde de bu konudaki rivayetlerin güvenilir olmadığını ve dolayısıyla delil ve dayanak olarak kullanılmasının doğru olmadığını ortaya koyan birçok ilmi araştırmalar vardır. Öte yandan bu rivayetler doğru kabul edilecek olsa bile, her şeyden önce, hükmünün geçerli olduğu iddia edilen bir âyetin metninin niçin mensuh olduğu ve niçin Kur’an’a yazılmadığı sorularına bugüne kadar tatminkâr bir cevap verilememiş olması da, bu eleştirilerin haklılık payını arttıran önemli bir husus olarak görünmektedir.
* Hz. Muhammed’in recm konusunda verdiği hükümlere ilişkin rivayetler var. Bunların doğruluğu nedir?Recm ile ilgili rivayetler, ravilerin bunları ne kadar doğru naklettiği konusunda ciddi kuşkulara yol açacak kadar birbirleriyle çelişkilidir. O kadar ki, raviler genellikle aynı olayı, birbirleriyle uzlaştırılamayacak kadar farklı şekillerde anlatabilmektedir. Öte yandan bütün bunlar neticede birer rivayet olup, Hz. Muhammed’e ait olduğu da kesin değildier, tahmindir. Kesin olan ise Kur’an’ın kendisidir ve Kur’an’da zina edenlere ceza olarak yüz celde (sopa) dışında herhangi bir ceza öngörülmemiştir.
* 14 asır boyunca birçok İslam ulemasının, İslam’da geçerliliğinden en küçük bir şüphe dahi duymadıkları “recm” cezalarının dayanakları nedir o zaman?İslam fıkhında recm cezasının varlığını iddia eden pek çok İslam âlimi, bunun Kur’an’la herhangi bir ilgisinin bulunduğunu ileri sürmüş değildir. Sadece bu konuda birtakım rivayetlere dayanmaktadırlar. Konuyla ilgili rivayetleri bütünlük içerisinde ve hem isnad hem de metin tenkidi uygulayarak kapsamlı bir incelemeye tâbi tutamadıkları için de, bunların Kur’an’ın celde hükmünü değiştirebileceğini düşünerek ciddi bir hata işlemişlerdir.
* İnsanın 1400 yıldır taşlanarak öldürülmesinin temelinde ne var sizce? İnsan hayatı, elde kesin bir İslami delil olmadan sona erdirilemeyecek kadar değerli ve önemlidir. Bence bu konuda yapılan teorik ve pratik düzeydeki yanlışların temelinde, Kur’an’ın merkezi rolünü göz ardı etmek ve kesinlik arzetmesi mümkün olmayan rivayetlere Kur’an gibi kesin gözüyle bakmak, bunları savunayım derken Kur’an’a ters düşebileceğini göz ardı etmek gibi sebepler sayılabilir.
* Recmi geçerli kılan görüşlere sizce nasıl bir eleştiri getirilmelidir?Fıkıh ve usûl-ı fıkh uleması, Hz. Muhammed’in hüküm ve uygulamalarını genelde; a) Peygamber sıfatıyla, b) devlet başkanı sıfatıyla, c) normal bir insan ve toplumun bir bireyi sıfatıyla olmak üzere, farklı açılardan değerlendirmişlerdir. Dikkati çeken husus, böyle bir tasnifin recm rivayetleri için de geçerli olup olmadığını tartışmaksızın, bu uygulama ve hükümlerin siyasi değil dini nitelikte ve genel geçer olduklarını ileri sürmenin ne kadar isabetli olduğu hususunun göz ardı edilmiş olmasıdır. Bu ise, İslam hukukçularının verdikleri hükümlerin dayanakları konusunda yeterince meseleyi inceleyip tartışmadıkları sonucunu doğurmaktadır.Yine İslam ulemasının recmi kabul eden çoğunluğu, nedense yine kendi koydukları “Otoritelerin, bir cezayı uygulayarak hata etmektense, sanığı affederek hata etmesi daha uygundur” şeklindeki muhteşem kuralı, “recm” meselesine de uygulamayı akıllarına getirememiş olmaları bir şanssızlık olmuştur.
Hidayet Şefkatli Kutsal (İlahiyatçı Feminist Yazar):“ÂYETLER ZİNA YAPAN KADINLA ERKEĞİ EŞİTLEDİ”
Kur’ân-ı Kerim’de zina eden kişilere ve zina ihbarı yapan kişilere yönelik âyetler, Hz. Aişe'ye atılan zina iftirası sonrasında nazil olmuştur. Bu ayetlerden önce zina eden kişilere yönelik kurumsal herhangi bir cezalandırma yoktur. Evli kadın genellikle kocası ya da kabilesi tarafından cezalandırılmaktadır. Erkek ise sosyoekonomik statüsü ve nüfuzuna göre muamele görmektedir. Nur suresinin bu konudaki ayetleri mevcut durumu şu şekilde dönüştürmüş oluyor:a) Zina kadının alnının karası, erkeğin elinin kiri iken; ikisi için de aynı oranda mümin insanın haysiyetine ve imanına yakışmayan bir ahlak suçu olarak nitelenmiş oluyor ve ikisi de, hayatlarını kaybetme riski olmayacak şekilde ama şahitler önünde rezil olacak ve bedensel olarak acı çekecek şekilde cezalandırılmış oluyorlar. b) Suçun cezası kamusal otorite tarafından üstlenilmiş oluyor, böylece hem çoğu zaman bedelini sadece kadının hayatıyla ödediği bir suç olmaktan çıkıyor, hem de cezasını çeken bireyler toplumdan dışlanmıyor, bir şekilde yeniden kabul ediliyorlar.Bu âyetler bugünkü şiddet karşıtı yaklaşımlarla yeterince örtüşmese de, indiği dönemin tarihsel koşullarında, "dayak " cezasıyla yetinilerek, zina eden kadınların "öldürülmesi" yani bir anlamda "namus cinayetleri" döneminin bitirilmesini hedeflemiştir. Ancak âyetlerde kişilerin evli/bekâr ya da hür/köle olma durumlarına göre değişen ceza uygulaması burada asıl olanın ayıplama ve göz korkutma, dolayısıyla caydırıcılık olduğunu düşündürtmektedir. Bu günümüzde dayaksız da gerçekleştirilebilir. Zina ile ilgili düzenlemenin, eylemin “suç” vasfının korunması, ancak kamusal değil de “eşe karşı suç” vasfı ile nitelenmesi ve boşanma sebebi sayılması ve ciddi anlamda manevi tazminat ile desteklenmesiyle yeterince caydırıcı ve göz korkutucu olabilir.
"habervakti"sitesinden alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder