22 Eylül 2008 Pazartesi

ABD MALLARINA BOYKOT PARADOKSU !

Boykot Üzerine
“Boykot” Paradoksu
Üretimden ve Tüketimden
gelen gücün birleştirilmesi

Av. M. Bülent Deniz
Tüketiciler Birliği
Genel Başkanı
Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu
“Tüketici Politikalarında Sendikaların Rolü”
Panel
06 Haziran 2003
Grand Anka Oteli/İstanbul
Giriş

Birkaç on yıldır sokaktaki insan, herhangi bir yetkili-etkili makam işgal etmese de, ülke politikalarına zaman zaman müdahale edebileceğini gördü. Sokaktaki insanın “tüketici kimliği”ni farketmesiyle başlayan bu süreç, “tüketimden gelen bir güç”ün varlığını ortaya koydu. Geçmişte işçi sınıfının üretimden gelen gücü kavramı ile tanışan sokaktaki insanın, kendisine ait ve kolayca kullanabileceği gücü ile ulusal politika bir yana, uluslararası politikalara bile karışma, değiştirme ve müdahale olanağı bulunmaktadır.

Özellikle tüketicinin kendi devleti ile başka devletler arasındaki sorunlarda sıkça başvurulan bu güç ile arada sorun yaşanan devlete ait firmaların ürettikleri mal ve hizmetlerin satın alınmayarak cezalandırılması ve böylelikle ekonomik yönden bir zaaf oluşturularak, aradaki sorunun kendi ülkesi lehine çözümü için karşı devlet mevcut politikadan sapmaya zorlanmaktadır.

“Ben tüketmezsem, sen satamazsın, satamazsan batarsın” şeklinde özetlenebilecek bu gücün, yeni dünya düzeni (!) ile birlikte küreselleşme olgusu karşısında zaafa uğradığı veya etkisini yitirdiği iddiaları bir hayli tartışılmaktadır.

Malların milliyeti

Küreselleşen ekonomik düzen ile birlikte tüketiciye sunulan mal ve hizmetlerin milliyetini tespit olanağı ortadan kalkmış bulunmaktadır. Sözgelimi; bir bilgisayarın kasası bir ülkede, içindeki çipler bir ülkede, fişleri bir ülkede yapılmakta, başka bir ülkedeki şirket tarafından dünya pazarına sunulmakta, dünya pazarına sunulan bu bilgisayar kendi ülkesindeki yerli bir firma tarafından ithal edilmekte ve iç pazara satılmaktadır.

Şimdi, bu bilgisayar acaba hangi ülkenin malıdır, milliyeti nedir?

Bu sorunun yanıtı küreselleşen ekonomik düzende artık kolay kolay verilememekte, mal ve hizmetlerin milliyetinin ortadan kalktığı, milliyetsiz olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu durumda yukarıda sözünü ettiğimiz tüketicinin tüketmeme gücünü kullanarak ulusal ve hatta uluslararası ilişkilere müdahalesinin de zayıflamış olduğu, hatta yok olduğu ifade edilmektedir.

Yerli girişimci zarar görecek mi?

Tüketici boykotunun bir diğer paradoksu da, özellikle belli bir ülke mallarına karşı yürütülen boykotlar ile yerli girişimcinin de zarar görmesi ve buna bağlı olarak istihdam sorununun ortaya çıkmasıdır.

Özellikle Türkiye gibi ekonomisi bıçak sırtında olan ve yoğun istihdam sorunu bulunan ülkelerde uygulanmaya kalkan tüketici boykotu ile boykota tabi mal ve hizmetleri ülkeye ithal eden, distribütörlüğünü yapan, yan sanayiini oluşturan, mal ve hizmetlerin tanıtım ve reklam çalışmalarını yürüten firmalar bundan etkilenmektedir. Bu durumda boykot edilen mal ve hizmetle ilgili bulunan bu firmalar çalışmalarını ve yatırımlarını askıya almakta, iptal etmekte ve hatta sona erdirmektedir. Bu durumda yerli girişimci zarar görmekte, kapanan işyerleri ile birlikte yeni işsizler meydana gelmektedir.

Boykota katıl-yan gel yat!

Diğer yandan tüketici boykotlarının toplumsal refleksleri harekete geçirmesi, canlandırması gerekirken, tam tersi olası diğer tepkilerin de önünü kestiği, toplumsal refleksi zayıflattığı, tepki vermesi muhtemel bireyleri tembelliğe ittiği de, son dönemlerde tüketici boykotlarına getirilen eleştiriler arasında yer almaktadır. Boykota katılmakla rahatlatılan vicdanlar, yapılması gereken başka girişimler için harekete geçmemek için kendince geçerli bahaneleri bulmuş olmaktadır.

Sonuç olarak; küresel ekonomik düzen, tüketici boykotları ile ilgili bu üç paradoksu ortaya çıkarmıştır.
Başarılı bir boykot örneği:chesterfield

Ancak tüm paradokslarına rağmen tasarlanmış, uygulanmış ve başarılı sonuçlar vermiş olan boykot örnekleri bulunmaktadır. Philip Morris firması tarafından üretilen ve üzerinde cami resmi bulunan Chesterfield sigarasının üzerindeki bu resim, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tüm girişim ve ricalarına rağmen ilgili firmaya kaldırtılamamış, Tüketiciler Birliği’nin konuya el atarak firmanın yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunması ve ardından sigara paketi üzerindeki cami resminin en kısa sürede kaldırılmaması halinde, tüketicileri bu sigara markasını satın almamaları için boykota yönlendireceklerini açıklaması üzerine, dünyanın dev firmalarından olan Philip Morris firması, 111 ülkede sattığı sigara paketi üzerindeki cami resmini kaldırmıştır.

Tüketici boykotta, iktidar kolkola...

El-Aksa İntifadası ile birlikte Müslüman ülkelerde ABD ve İsrail orijinli mal ve hizmetlerin satın alınmaması yönünde dönem dönem tüketici boykotları uygulanmaktadır. Ancak genel olarak gerçekleşen tüketici boykotlarının başarılı olduğu söylenememektedir.

Yukarıda sözü edilen üç paradoksun yanına boykot yapan tüketicinin bizatihi kendi siyasi iktidarının, askeri ihaleler başta olmak üzere kamu ihalelerinin büyük bir kısmını ABD ve İsrail firmaları ile yürütmesi gerçeği, boykotun etkisini ortadan kaldırmaktadır. Örneğin; Filistin’de 2002/Mart döneminde meydana gelen olaylarda Türk kamuoyu ciddi olarak tepki vermiş, tüketici boykotu tasarlanmış ve ancak dönemin hükümetinin İsrail firması ile tank ihalesi yapması ortaya bu paradoksu çıkarmıştı. Bir taraftan sokaktaki tüketici ABD. ve İsrail mallarını boykot ederken, öte yandan mevcut siyasi iktidarın bu ülkelerle kamu ve askeri ihalelerde fırsat tanıması, İsrail firmalarına tank ihalesini vermesi, boykotun başarı şansını ortadan kaldırmıştır.

Irak saldırısı ve abd. boykotu: mal yerine, yaşam tarzını boykot

Irak saldırısı ile birlikte harekete geçen savaş karşıtı kamuoyu, bir yandan kendi ulusal iktidarını savaş karşıtı tercihte bulunmaya zorlarken, öte yandan tüm dünyada gelişen ABD. mallarını boykot sürecinde kendini ifade etme ihtiyacı duymuştur.

Bu süreçte derneğimize ABD. mallarına boykot kampanyası başlatmamız konusunda çok yoğun talepler ulaşmıştır. Ancak bu yazıda sözü edilen tüm paradoksları gözönünde tutarak, “ABD. mallarına boykot” şeklinde başlatılacak bir kampanyanın başarılı olamayacağı sonucunu ve boykotun ABD. yaşam tarzına, yayılmacılığına ilişkin bir tepki olarak gerçekleştirilmesinde yarar olduğu sonucuna varılmıştır. Bunun için ABD. yaşam tarzının sembolü haline gelmiş olan hamburger, kola, havayolu firması ve dolar ile sınırlı bir boykot kampanyası kamuoyuna önerilmiştir.

Bu boykot çalışmasında, boykotun lokomotifi olmak yerine kamuoyunda kendiliğinden başlayan bu sürecin desteklenmesi ve örgütlenmesine katkı sağlanması tercih edilmiş, bu anlamda gerek ABD. yaşam tarzının boykot edilmesi ve gerekse tıp çevrelerinde başlayan ABD. firmalarının ilaçları yerine muadillerinin yazılması kampanyaları desteklenmiştir.

Saldırının sıcak günlerinde gerçekleştirilen bu kampanyada, yukarıda sıralanan paradokslardan biri olan tepkilerin pasifleşmesi sonucu, -beklenilenin aksine- ortaya çıkmamış, bu durumun mevcut sorunun insani boyutunun dramatik olması yanında, tüketmeme kampanyasının doğru tasarımla doğru hedefe yönlendirilmiş olmasından kaynaklandığı tespit edilmiştir.

Kampanyanın etkisi kısa süre sonra ortaya çıkmaya başlamış, özellikle hamburger ve kola satışlarında ciddi düşüşlerin yaşandığı kaydedilmiş, nitekim Mc Donalds firması ülke çapında şube sayısını büyük ölçüde azaltma kararı almıştır.

Dolar almıyoruz

Irak saldırısı esnasında yürütülen bu kampanyanın beklenmedik başarılı bir sonucu da, kamuoyunda USD. Dolarına karşı tepkinin oluşmasıdır. Özellikle 2001 yılında başlayan krizle birlikte kriz sürecinde dolar kurunun belirleyici bir parametre olması, tezkerenin TBMM.nden geçmemesi üzerine, aynı şekilde spekülatif olarak dolar kurunun arttırılarak kaos oluşturulması, derneğimizin uzun bir süredir seslendirdiği bir konunun kamuoyu tarafından paylaşılmasına yol açmış, artık ekonominin yeni bir parametreye ihtiyacı olduğu genel kabul görmüştür. Nitekim aynı kampanya içinde dolar kullanmayarak, dolarize hale gelen ekonomik ilişkilerin başka parametrelere bağlanması gerekliliğine yapılan vurgu, kamuoyundan olumlu tepki almış, kendiliğinden gelişen kampanyalar ile dolar kullanılmaması yönünde internet siteleri oluşturulmuş, yoğun bir enformasyon süreci yaşanmıştır.

Irak saldırısı esnasında dolara karşı sokaktaki insanın başlattığı bu kampanya, günümüzde dolar kurunun düşmesi nedeniyle zor durumda kalan ihracat firmaları tarafından da benimsenir oldu ve firmalar bazında dolarize olan ekonomik ilişkilerin başka bir parametreye bağlanmasının zamanının geldiğine hükmedildi ve dolardan ciddi bir kaçış başladı.

Sonuç olarak, tüm parodokslarına rağmen Irak saldırısı esnasında yürütülen tüketici boykotları doğru tasarlanmış, hedefler doğru belirlenmiş ve daha önceki boykotların aksine gelip geçici olmaktan çok kalıcı bir nitelik kazanmıştır. Saldırı ülke gündeminde yer almamasına rağmen tüketicilerin, saldırı esnasında başlayan boykotu devam ettirdiği, mal ve hizmet satın alırken, ABD. orijinli firmaların üretimini satın almamaya halen özen gösterdiği gözlemlenmektedir.

Ulusal karar alma mekanizmasına etki
Boykotun bu üç paradoksuna rağmen, doğru tasarlanması, hedefin doğru belirlenmesi ve özellikle tüketimden gelen gücün, üretimden gelen güç ile birleştirilmesi halinde tüketici boykotları hala işgören bir mekanizma olma özelliğini korumaktadır.
Özellikle ulusal karar alma mekanizmalarına etkinin amaçlandığı durumlarda, tüketici boykotu ile grev eylemlerinin bir arada geçekleştirilmesi halinde, bir taraftan toplumsal dayanışma ve ortak hedefe yönelme duygusu oluşturulabilmekte, diğer yandan üretimden ve tüketimden gelen gücün birleşmesiyle doğacak sinerjinin, karar alma mekanizmalarına etkisi daha şiddetli olacaktır.
İşçi sınıfının örgütlülük tarihinin eski olması, grev eyleminin tüketici boykotundan çok daha kısa sürede sonuç vermesi nedeniyle özellikle ulusal karar alma mekanizmalarına etkinin amaçlandığı durumlarda grevin tüketici boykotu ile birlikteliği düşünülmeli, bunun için işçi sendikaları ve tüketici örgütlerinin işbirliklerinin arttırılması ve bu durumu gözetmeleri gerekmektedir.

Ulusal karar alma mekanizmalarına etki edilebildiği sürece, seçimden seçime oy vermekle sınırlı olan ülke demokrasisinde sıçrama yapılarak, katılımcı demokrasinin önü açılmış olacak ve bireylerin kendileri ile ilgili karar alma süreçlerine katılımı sağlanacaktır.

13 Aralık 2004

Hiç yorum yok: